Demirci Halk Egitimi Merkezi Forumları
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Demirci Halk Egitimi Merkezi Forumları

Her yerde, herkes icin EGİTİM
 
AnasayfaPortalliAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Toplumsallaşma, Aile ve Çocuk Suçluluğu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
musagibi
Moderator
Moderator



Mesaj Sayısı : 20
Kayıt tarihi : 28/10/06

Toplumsallaşma, Aile ve Çocuk Suçluluğu Empty
MesajKonu: Toplumsallaşma, Aile ve Çocuk Suçluluğu   Toplumsallaşma, Aile ve Çocuk Suçluluğu Icon_minitimeC.tesi 11 Kas. 2006, 17:35

Toplumsallaşma, Aile ve Çocuk Suçluluğu


Toplumsallaşma, toplumun bir üyesi olma, diğer insanlarla birlikte yaşamayı öğrenme sürecidir. Bu süreç içerisinde birey, diğer insanlarla etkileşimi yoluyla kendine özgü toplumsal davranış ve deneyim örüntüleri geliştirir. Toplumsallaşma sürecinde birey topluma uygun biçimde davranmayı öğrenir (Uluğtekin, 1991).


Aile çocuğun toplumsallaşmasında en önemli ve en etkili görevi üstlenmiştir. Ailede gerçekleşen toplumsallaşma temeldir. Birey daha sonra başka gruplar içinde öğrendiklerini, bu temele göre biçimlendirir. Ailenin toplumsallaşmadaki önemi yalnızca bebeklik ve çocukluk döneminde değildir, ergenlik dönemi boyunca da devam eder. Ailenin herhangi bir nedenle bütünlüğünün bozulması ya da aile içindeki etkileşimin yetersiz olması, toplumsallaşma sürecini önemli ölçüde etkilemekte ve çocuğun hatalı ya da yetersiz toplumsallaşmasına neden olmaktadır (Yakışıklı, 1997).


Toplumsallaşmayı sağlayan tekniklerden biri olan model alma, toplumsallaşma süreci içinde temel bir role sahiptir. Model almada birey, belirli bir davranışı, o davranışta bulunan kişiden aynen alarak yani taklit ederek öğrenir. Model alma yoluyla birey, davranışları konusunda toplumun kendisinden beklediklerini öğrenir ve böylece kendisine topluma uydurmayı başarır. Model alma süreci başarısızlığa uğradığında ya da yetersiz kaldığında toplumsallaşmanın da o ölçüde başarısız olacağı öne sürülebilir. Modelin çocuk tarafından taklit edilmesinde gerekli olan bir koşul gözlemdir. Ancak bu yeterli bir koşul olmayabilir. Çünkü çocuk insanların pek çok davranışını gözlemekte ama hepsini taklit etmemektedir. Daha çok model alının kişinin ödüllendirilen davranışı taklit edilmektedir. Çocuk, arzuladığı ancak yoksun olduğu, elde edemediği şeyleri yapabilmesini ya da elde edebilmesini sağlayabilecek kişileri model olarak almaktadır. Cinsiyeti ne olursa olsun, çocuklar başat olan ebeveyni taklit etmekte, onu model almaktadırlar. Modellerin taklit edilmesi, toplumsal davranışlar üzerinde sürekli ve kalıcı bir etkiye sahip olabilir. Araştırmalar, saldırgan olan anne babaların saldırgan çocuklara sahip olduklarını ve anne babaların cezalandırıcılıkları ile akran grupları içinde gösterilen saldırganlık arasında da ilişki olduğunu göstermektedir (Uluğtekin, 1991).

Toplumsallaşmayı sağlayan bir diğer teknik de toplumsal pekiştirmedir. Toplumsal pekiştirme daha çok anne ve babanın davranışlarına ilişkindir ve olumlu ve olumsuz olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilebilir. Çocuğun olumlu olarak değerlendirilen davranışları yakın çevresi içinde bir seri olumlu toplumsal tepkiye yol açmaktadır. Bu olumlu toplumsal tepkiler, olumlu toplumsal pekiştirici ya da ödül adının almaktadır. Çocuk kendisine onay ve ilgi sağlayan bu davranışı tekrar etmek için çaba gösterecek ve aynı onay ve ilgiyi tekrar elde edebilmek için uygun koşullarda aynı davranışı tekrarlayacaktır. Böylelikle toplumsal olarak kabul edilen davranışı hızlı bir biçimde öğrenebilecektir. Toplumsal pekiştirme olumsuz da olabilir. Çocuğun toplum tarafından kabul edilmeyen davranışları karşısında yakın çevresi olumsuz toplumsal tepkide bulunmaktadır. Bu olumsuz tepkiler, olumsuz toplumsal pekiştirici ya da ceza olarak adlandırılmaktadır. Ceza uygun olmayan davranışın gerçekleştirilmesinin hemen ardından acı veren ya da hoşnutsuzluk veren bir uyaranın uygulanması biçiminde olabileceği gibi, uygun olmayan davranışın gerçekleştirilmesinin hemen ardından çocuk için olumlu pekiştirme özelliğini sahip olan herhangi bir uyarıcının bir süre için ortadan kaldırılması biçiminde de olabilmektedir. Çocuğa fiziksel bir acı vermeyi amaçlayan fiziksel cezalar birinci tür cezaya, sevgi ve ilginin bir süre için çocuğa gösterilmemesi ya da bazı haklarından yoksun bırakılması ikinci türdeki cezaya örnek olabilir. Birinci türdeki fiziksel acı vermeye yönelik cezalar, uygun olmayan davranışı ancak kısa bir süre için ortadan kaldırabilme gücüne sahiptir. Bununla beraber çocuk üzerindeki etkisi zararlı ve uzun süreli olmaktadır. İkinci türdeki ceza ise uygun olmayan davranışı ortadan kaldırma ve onun yerine uygun olan davranışı koyma konusunda daha etkili olmaktadır. Ödül ve cezayı kapsayan disiplin tekniklerinin kullanılmasındaki amaç, çocuğa doğru ve yanlış davranışları hakkında ipuçları vermek olmalıdır. Aynı zamanda çocuğa yaptığı davranışın neden uygun olmadığını, kabul görmediğini ya da neden uygun olduğunu, kabul gördüğünü açıklamak gerekmektedir. Cezalandırmada sadece kabul edilmeyen davranışlar hakkında ipucu verilmektedir. Bu nedenle cezalandırma yöntemi, özellikle de uygulanan fiziksel cezalar, çocuğun öğrenme sürecini zorlaştırır ve çocuktaki iç denetim gelişimini zayıflatır. Kanıt göstererek inandırma, cezalandırmanın bu olumsuz yanını ve etkilerini ortadan kaldırabilen bir disiplin tekniğidir. Bu teknikte, beklenen, uygun olan davranışın ne olduğu açıkça anlatılarak, istenmeyen, uygun olmayan davranış hakkında çocuğun düşünmesi ve genellemeler yapması sağlanmaktadır (Uluğtekin, 1991). a) Parçalanmış Aile ve Suçluluk
Ölüm, boşanma, ayrılık ya da terk gibi nedenlerle aile bütünlüğünün bozularak anne babadan birinin ya da her ikisinin birden olmaması durumu parçalanmış aile olarak tanımlanmaktadır. Öz anne ve babanın birlikte yaşadığı aile ise bütünlüğünü koruyan aile olarak adlandırılmaktadır. Parçalanmış aile içinde yaşama durumu, çocuğun toplumsallaşma sürecini kesintiye uğratması nedeniyle hatalı ve eksik toplumsallaşmasına yol açmaktadır. Hatalı ya da eksik toplumsallaşmanın bilinen sonuçlarından biri de bireyin suç davranışında bulunmasıdır. Yapılan araştırmalar parçalanmış ailede bulunma durumu ile suçluluk arasında ilişkiler bulunduğunu desteklemektedir. Parçalanmış ailelerden gelen suçlu çocukların oranı suçlu olmayanlarınkinden anlamlı derecede yüksektir. Anne ya da babadan birinin ölümü nedeniyle ortaya çıkan parçalanmışlığın değil, terk, ayrılık, boşanma gibi nedenlerle ortaya çıkan parçalanmışlığın suçlulukla ilgili olduğu belirtilmektedir. Ölüm nedeniyle parçalanmış ailelere sahip olan çocuklarla, bütünlüğünü koruyan ailelere sahip olan suçlu çocukların oranları birbirine yakındır (%21.4-%17.9). buna karşılık ebeveyn ölümü dışındaki sebeplerle parçalanmış ailelere sahip olan suçlu çocukların oranı, bütünlüğünü koruyan ailelere sahip olan suçlu çocukların oranından yüksektir (%37.5-%17.9). Bazı araştırmacılar, suçlu davranışın ortaya çıkmasında anne yoksunluğunun önemi üzerinde dururken, bazı araştırmacılar da baba yoksunluğu ile suçlu davranış arasında bir ilişki olduğunu savunmaktadırlar. Babasız evlerden gelen suçlu çocukların diğerlerine göre daha çok davranış sorunu gösterdiği belirtilmektedir (Uluğtekin, 1991).

b) Anne-Baba-Çocuk İlişkileri ve Suçluluk
Anne baba-çocuk ilişkileri çocuğun yeterli ya da yetersiz toplumsallaşmasında, dolayısıyla suçlu davranışın ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamaktadır. Ebeveyn-çocuk ilişkilerinde, anne babanın çocuğa yönelik davranışları ve çocuğun bu davranışlara verdiği anlam toplumsallaşma sürecinde temel bir özelliktir. Anne-baba davranışlarındaki iki değişken boyut belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu boyutlar, sevgi davranış değişkeninde red-kabul, kontrol davranış değişkeninde serbestlik tanıma-kısıtlama boyutlarıdır. Red-kabul boyutundaki kabul ucu, anne babanın çocuğun fiziksel, toplumsal, duygusal, zihinsel alanlardaki gelişme gereksinimlerini kabul etmiş olmak, gelişme düzeyine uygun olan psikolojik disiplin tekniklerinin kullanmasını kapsamaktadır. Red ucu ise, anne babanın çocuğun fiziksel, duygusal, toplumsal, zihinsel gelişme gereksinimlerini reddetmek, gelişme düzeyini değerlendirmeden ve zora başvuran disiplin tekniklerinin kullanmasını kapsamaktadır. Serbestlik tanıma-kısıtlama boyutundaki kısıtlama ucu, anne babanın çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel, toplumsal gelişim alanlarındaki gelişim alanlarındaki davranışlarına kısıtlamalar koymasını, çocuğun davranışlarını açık olarak kontrol etmesini, çocuğa karar verme ve kendi görüşlerini ifade etme özgürlüğü vermemesini, çocuktan tek taraflı olan isteklerde bulunmasını ve isteklerinin yerine getirmesi için çocuğa baskı yapmasını kapsamaktadır. Serbestlik tanıma ucu ise, anne babanın çocuğun davranışlarına kısıtlama koymamasını, davranışlarını açık olarak kontrol etmemesini, çocuğa karar vermek ve kendi görüşlerini ifade etmesi için fırsat vermelerini, tek taraflı isteklerde bulunmamalarını kapsamaktadır. Çocuk bir yetişkin oluncaya kadar annenin red-kabul boyutundaki davranışlarının değişmediği, tutarlılık gösterdiği belirtilmektedir. Çocuğa acı veren cezalandırma yöntemlerinin daha çok reddedici anne babalar tarafından kullanıldığı bildirilmektedir. Fiziksel cezayı yoğun ve sık kullanan anne babaların çocukları tarafından model alınarak taklit edildiği bildirilmektedir. Reddedici anne baba davranışlarının daha çok engelleyici ve saldırganlığı tahrik edici olduğu bildirmektedir. Araştırmalar, reddedici olan ve dolayısıyla çocuklarına fiziksel ceza uygulayan anne baba davranışlarıyla suçluluk arasında güçlü ilişkiler olduğunu göstermektedir (Uluğtekin, 1991).


Anne ve babanın reddetme davranışları ve kullandıkları disiplin teknikleri açısından, suçlu ve suçsuz çocuk grupları arasında farklar olduğu bildirilmektedir. Glueck ve Glueck’in yaptığı bir araştırmada suçlu olan grupta, çocuğa karşı ilgisizlik ya da düşmanlık gösteren babaların oranı %69.8, annelerin oranı %27.9 iken bu oran suçsuz çocukların bulunduğu grupta babalarda %19.4 ve annelerde %4.5’tir. Suçlu grupta çocuğa uygun olmayan disiplin teknikleri uygulama oranları babalarda %94.3 ve annelerde %95.8 iken bu oranlar suçsuz çocukların bulunduğu grupta babalarda %44.5 ve annelerde %34.4’tir. Suçlu grupta fiziksel cezayı kullanan babaların oranı %67.8 ve annelerin oranı %55.6, suçsuz çocukların bulunduğu grupta babaların fiziksel ceza kullanma oranları %34.7 ve annelerin fiziksel ceza kullanma oranları %34.6’dır. Suçlu çocuklar, suçsuz olanların üç katı oranında annelerine, iki katı oranında da babalarına karşı ilgisiz ve düşmanca duygular beslemektedirler (Uluğtekin, 1991).


West ve Farrington’ın bir çalışmasında, çocuklarına karşı ilgisiz olan, sevgi ve şefkatten yoksun olan ya da açık bir içimde onları reddeden 42 annenin %33.3’ü, 68 babanın %30.9’unun çocukları suça itilirken; çocuklarına karşı reddedici olmayan 339 annenin %17.4’ü ve 286 babanın %16.1’inin çocuklarının suça itildiği ortaya çıkmıştır. Anne babanın uyguladığı disiplinin biçimi açısından sert ve duygusal yönden acı veren disiplin tekniklerinin de çocuk suçluluğuyla ilişkili olduğu bildirilmiştir.

Babaların annelere oranla erkek çocuğun suçlu olmasına daha çok katkıda bulunduğu bildirilmektedir. Erkek çocuk, model alıp özdeşleşebileceği ve uygun toplumsal ve cinsel davranış örüntülerini öğrenebileceği bir baba gereksinimine ihtiyaç duyar. Model alma yoluyla babadan saldırganlık duygularını nasıl ifade edeceğini ve kontrol edeceğini öğrenir.

Çocuğun anne ve babası tarafından ihmal edilmesi, gerekli eğitim, sağlık vb. ihtiyaçlarının karşılanmaması, fiziksel, cinsel ya da duygusal açıdan kötüye kullanılması gibi durumların da çocuk ve suçluluk arasındaki ilişkiyi açıklayabilecek nitelikte olduğu bildirilmiştir.

Anne babanın çocuğu disipline ederken sergilediği serbestlik tanıma-kısıtlama davranışlarının da çocuğun suçluluğuyla ilgili olabileceği belirtilmiştir. Çocuklarını devamlı gözleyerek onlara uygun bir bakım ortamı sağlayan annelerin oranı suç işlemeyen grupta %65.2 iken; suç işleyen grupta bu oran %7’dir. Bu bilgiye göre suç işlemiş çocuklar suç işlemeden önce aileleri özellikle de anneleri tarafından rehbersiz ve olması gerekenden daha serbest hatta başıboş bırakılmışlardır. Evle ilgili bazı sorumlulukların düzenli olarak yerine getirilmesi konusunda suçsuz çocukların anne ve babalarının suçlu çocukların anne ve babalarına göre daha kontrollü oldukları bilinmektedir. Anne ve babanın davranışlarının algılanmasında da suçlu olan ve suçlu olmayan çocuklar arasında fark vardır. Suçluluğu tahmin etmede kullanılabilecek en önemli faktör anne-baba denetiminin olması ya da olmamasıdır (Uluğtekin, 1991).


Evden kaçma, çocuğun yetersiz toplumsallaşmasına yol açan anne baba tutumlarına karşı antisosyal olarak nitelendirilebilecek bir tepkidir. Reddedici, ihmal edici, aşırı kısıtlayıcı, ilgisiz anne baba tutumlarıyla evden kaçma arasında bir ilişki vardır. Evden kaçma, özellikle de ergenlik gibi bireyin tüm gelişim alanlarında bir takım değişmelerin olduğu bir dönemde olumsuz ebeveyn-çocuk ilişkisine bir tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Evden kaçma bir bakıma çocuğun ya da ergenin ailesini reddetmesidir.


Çocuk suçluluğu bağlamında anne-baba-çocuk ilişkileri kapsamındaki bir başka değişken de aile üyelerinden birinin özellikle de babanın suç işleyip işlemediğidir. Ailede anne ya da babanın suç işlemesi durumu, anne-baba-çocuk ilişkisini iki bakımdan etkiler; birincisi, anne ya da baba suç işledikten sonra tutuklanarak cezaevine girdiği için aile parçalanır; ikincisi ise, baba erkek çocuk için bir model oluşturduğundan babanın suçluluğu çocuğu da suça itebilir. Ailede anne ve babanın ya da sadece anne ya da babanın suç işlemesi durumu, çocuğun suç işlemesiyle ilgilidir. Anne ve baba dışındaki aile üyelerinden özellikle de büyük kardeşin de bazen çocuk tarafından model alındığı ve dolayısıyla suçluluk konusunda da model olacağı düşünülmektedir.


Evden kaçma durumu dışında, herhangi bir nedenle çocuğun evden ayrılması, ailesinden ayrı kalması da çocuk suçluluğuyla ilgilidir. On yaşından önce bir aydan daha uzun bir süreyle ailesinden ayrılmış olan 90 çocuğun %32.2’sinin suçlu olduğu; anne babadan birinin ölümü nedeniyle ya da hastalık nedeniyle ailesinden ayrı kalan 84 çocuğun %20.2’sinin suç işlediği; 10 yaşından önce ailesinden hiç ayrılmamış olan 237 çocuğun ise ancak %16’sının suç işlediği görülmüştür. Aile bütünlüğü korunduğu halde çocuğun evinden ve ailesinden uzun süreli ayrı kalması, özellikle de ergenlik gibi zorlanmalı bir dönemde, çocuğu ancak ailesi tarafından verilebilecek olan yakın ilgi ve denetimden yoksun bırakmaktadır. Toplumsallaşma süreci bu durumda da kesintiye uğrar ve çocuk suça itilebilir.


Aile bağlamında çocuğu suçtan koruyan ekmenler şunlardır:

1) Seven ve destekleyen anne-baba-çocuk ilişkisi

2) Oğluyla uyumlu bir biçimde ilgilenen baba modeli

3) Oğlu için kararlı bir model oluşturabilen bir baba

4) Aile bütünlüğünün korunması


Çocuk büyüdükçe toplumsallaşma sürecinde ailenin etkisi sürerken, ikincil gruplar denilen akran grubu, okul, iş yaşamı gibi gruplar da önem kazanmaya başlar. Çocuğun ailede kazandığı tutumlar, roller ve temel alışkanlıklar onun bu ikincil gruplara katılımını da etkiler. Toplumsallaşma sürecinde aileden sonra oldukça büyük bir öneme sahip olan bu grupların da (arkadaş grubu, okul, iş yaşamı) çocuk suçluluğuna etkileri olmaktadır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Toplumsallaşma, Aile ve Çocuk Suçluluğu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Demirci Halk Egitimi Merkezi Forumları :: AİLE & ÇOÇUK :: Aile İçi Sorumluluklar-
Buraya geçin: